Libya, 2011 devriminden bu yana kaosun içerisinden çıkabilme mücadelesini sürdürmektedir. Ülkede uzlaşı ve siyasi sürecin başlatılması istikametinde bir ümit yeşerdiğinde, son Hafter vakasında görüldüğü gibi, yapılan girişimler bir şekilde boşa çıkarılmaktadır.
Bu durum da Libya'nın geleceğinin kargaşa ve istikrarsızlık olacağı algısı üzerinden içeride ve dışarıda domine edilmesini sağlamaktadır.
Libya'nın iç karışıklığının temelini içeride ki devlet mekanizmasının ve siyasal birliğinin olmamasının yanında dış müdahaleler ve küresel güçlerin çıkarları üzerinden oluşturduğu kaotik destekleri de göz ardı etmemek gerekmektedir.
Genel anlamda dış etkenleri üç başlıkta incelemek mümkündür.
Birincisi ve en belirgin olanı, Libya krizine bir çok aktörün müdahil olmasına yol açan Doğu Akdeniz'deki enerji-politiğe ilişkin gelişmeler.
İkincisi, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ittifakının Ortadoğu'da demokrasi inşası çabalarına ket vurma çabalarıdır.
Çünkü Ortadoğu'ya yerleşecek demokratik değerler belirtilen devletlerin otoriter rejimleri için tehdittir.
Üçüncü konuysa, Rusya'nın “sıcak denizlere inme” kapsamında oyun kurucu görevini üstlenerek hayallerini gerçekleştirme isteği olarak ele alabiliriz.
Bu üç durum da Türkiye ile Libya'nın meşru hükümeti olan Ulusal Mutabakat Hükümeti'nin (UMH) varlığına meydan okumaktadır.
Libya denkleminde Türkiye ile UMH arasında ortak kaygılardan dolayı iki muhtıra imzalayarak iş birliğini somutlaştırmış ve ortak bir yol haritası ile iş birliklerini artırarak kendi ülke çıkarlarını korumak adına beraber ortak etme kararı almışlardır.
İmzalanan muhtıraların içeriğinin birincisi, Akdeniz'de iki ülkenin karşılıklı kıyıları arasında münhasır ekonomik bölgenin sınırlandırılmasına ilişkindir.
İkinci muhtıra ise daha önce yapılmış anlaşmalar ışığında, güvenlik alanında yapılacak iş birliğini düzenlemektedir.
Bu antlaşmalarda Türkiye'nin stratejisi öncelikle, dikte edilen şartlar altında Hafter'e imtiyaz sağlayacak uzlaşı yerine, sorumluluğu Libya'nın güvenliğini sağlamak olan UMH'nin kapasitesinin artırılmasına odaklanmıştır.
Bunun için de öncelik olarak bir devlet inşaasından ziyade güvenlik odaklı yardımı tercih etmiştir.
Son gelen haberler ve Hafter sözcüsünün ateşkes isteme girişimi Türkiye'nin UMH'ye sağladığı desteğin meyvelerinin verdiğini göstermektedir.
Fakat, Libya krizinde ulusal arenada Türkiye hakkında bir çok eleştiri de olmaktadır. Bunlardan en önemlisi Türkiye'nin BM silah ambargosunu deldiği iddiasıdır.
Bu durumun gerçek dışı olduğunu gösteren durum ise darbeci Haftere karşı BM'nin tanıdığı UMH'nin darbecilere karşı güç kullanabilmesi adına sağladığı askeri eğitim ve güvenlik desteğidir.
Bu durum da gayrimeşru bir durum olmadığından herhangi bir uluslararası hukuk ihlali söz konusu değildir.
Peki, genel durum itibariyle ve son yaşanılan gelişmeler doğrultusunda Libya için gerçek bir bahar yakın zamanda gelecek mi?
Bu sorunun cevabını şu an kestirmek mümkün değildir. Çünkü Libya üzerinde ki küresel güçlerin uyguladığı politikalar iç çatışmaların derinleşmesini sağlamaktadır.
Örneğin, Vatiye Havaalanı'nın ele geçirilmesi sonrası Rusya'nın Curfa'ya savaş uçağı göndermesi gerçek bahar isteyen Libyalıları tekrar umutsuzluğa sevk etmiştir.
Bu yüzden askeri başarılar perçinlenmeden, siyasi çözüm sağlanması şu an için imkânsız görünmektedir.
(Not: Bu yazı 15 Haziran 2020 tarihinde kaleme alınmıştır)